Cuma, Eylül 13

Basketbol Benim Hayatım


 Bu konuda hiç yazmamıştım daha önce aklıma getiren ise birkaç gün önce girdiğim İngilizce sınavıydı. Writing bölümünde en sevdiğimiz bir şey anlatmamız istenmiş bende başladım yazmaya..

 Attığım ilk basket, dolu salonun önünde oynadığım ilk maç, attığım ilk son saniye basketi hepsi hafızamda ilkler unutulmaz eğer kazanıyorsanız geçerlidir bu çünkü kimse kaybettiklerini hatırlamak, konuşmak ya da yazmak istemez belki de daha önce bu yüzden dile getirmedim bunu.

 O salona çıkınca her şey daha güvenli ve basittir. Çünkü sevdiğiniz her şey yanınızdadır. Aileniz,sevdikleriniz tribünde size destek olurken arkadaşlarınız yanınızdadır ve birde her şeyi birbirine bağlayan o top.

 Oyunu küçük yaşta sevdim babamın götürdüğü bir Fenerbahçe maçıydı. 2001-2002 sezonu Mrsiç'in ilk sezonu aynı zamanda hayatımı değiştirecek o şutları atacak adam Mrsiç. O maça gidene kadar basketbol oynamışlığım neredeyse yok hatta hiç yok. Herkes gibi sokakta futbol oynardım bende ancak futbolda o kadar yetenekli olmadığım için daha çok defansa koyulan çocuk oluyordum hem bizden yaşça büyük çocuklar bizlerin ileriye çıkmasına  izin verdikleri az görülmüş bir şeydi o zamanlar.

 3 Kasım 2001 Türk Telekom maçı yanlış hatırlamıyorsam 32 sayı atmıştı o gün Mrsiç. Sezonun sayı ve asist kralı Damir Mrsiç.. Maçtan sonraki ilk işim babama basketbol topu aldırmak oldu Mrsiç beni oyuna aşık etmişti öyle güzel şut atıyordu ki her şeyin kolay olduğuna inandırıyordu seni sonra o pasları şiir gibiydi adeta kendimden geçmiştim o maçı kaybetmemiz umurumda değildi biran önce oynamak istiyordum daha 7-8 yaşlarındaydım.

  Topu alıp oynamaya başladım ilk başta epey zorlandım ama kararlıydım o salonda bende oynayacaktım ve başardım da. Okuldan sonra, okulda her yerde oynuyordum artık bende mükemmel şut atmak zorundaydım. İlk kez beden hocamızın dikkatini çekmiş olmalıyım ki bir gün beni yanına çağırdı birlikte salona gittik. Benden yapmamı istediği hareketleri yaptım bunların içinde tam saha dribling, turnike, jump shot, stop jump shot gibi hareketler vardı. Yaklaşık 1-1.5 saat geçirdikten sonra bana yarın babam ile görüşmek istediğini söyledi. Akşam babam geldiği zaman hocamın söylediklerini ona ilettim ve geleceğini söyledi. Öğle arasında gelmişti hocamın yanına gitti ve konuşup tekrar işe döndü. Meraktan ölecektim ki neler döndüğünü anlatan hocam oldu. Bana büyük takımların altyapılarında tanıdığı isimlerin olduğunu ve benim için onlarla konuşacağını söyledi bu büyük bir adımdı ve sevinçten uçuyordum.

  Birkaç denemeye girdikten sonra Efes Pilsen koçu beni takıma almıştı bana artık daha fazla çalışmam gerektiğini ve benden umutlu olduğunu iletmişti. Tam istediğim gibi şutör gard olarak oynuyordum dış şut yüzdem ve jump şutlarımın mükemmelliği beni takıma monte ettirmeyi başarmıştı. Boyum diğer 2 numaralara göre çok uzun değildi ama kolum diğerlerine göre gerçekten daha uzundu bunu el üstü şutlarım ve yaptığım pas araları doğrulayan kanıtlarım. Ortaokula geçtiğimiz zaman işler biraz daha zorlaşmıştı ağırlaşan dersler bir taraftan zorlarken antrenmanlarda iyice ağırlaşmıştı. Aynı zamanda savunmalarda sertleşmişti potaya gittiğimizde 5 numaradaki iri arkadaşlara cidden dikkat etmemiz gerekiyordu aksi taktirde kaşımız açılabilir yada gözümüze darbe alabilirdik cidden ellerinin ayarı yoktu.

 İşleri bir şekilde götürürken en çok zevk aldığım kısım ise 4 çeyrekti orada olmak beni rahatlatıyordu diğer hiçbir şeyin önemi yokmuş gibiydi. O salonda hem kazandım hem kaybettim. O son saniye basketini atıp sevinçten tribüne koştuğumda oldu, atışı kaçırıp dizlerimin üstüne çöküp yere yattığımda.. En çok sevdiğim an ise topu yolladığım andır sebebi belli aslında bilek havada, maç süresi bitti herkes ayakta kısa bir süre sonra bir taraf üzülecek bir taraf sevinecek keşke o geçen süreyi kaydedip tekrar tekrar izleyebilsem.

 Her şey yeni yeni oturuyordu ismim duyulmak üzereydi takımın parlayan oyuncusuydum izlemeye gelen gözlemciler çıkmıştı ortaya ancak bir akşam her şey avuçlarımın arasından kayıp gitti sağ bileğim 2 yerinden kırıldı umudumu kaybetmemiştim ancak doktor hatası yüzünden başka bir hastaneye gidip bileği tekrar kırıp ameliyat ettiler bu bana tam 1 seneye mal oldu tam olarak iyileşmesi ise 2 seneyi biraz geçmişti. Şutları asla eski seviyeye çıkaramadım belli bir süre oynadıktan sonra yada ağır bir şey kaldırdıktan sonra hala ağrı giriyor. Sadece izlemekle yetinmenin zorluğunu biliyorum, sahadan uzak kalanların psikolojisini biliyorum. Kazanırken kaybeden tarafım ben.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder